Afrika Boynuzu'nun savaş, yoksulluk ve istikrarsızlıkla boğuştuğu bir gerçek. Ancak son yıllarda Türkiye'nin bölgeye olan ilgisi, bu karanlık tabloya umut ışığı saçıyor. Sadece diplomasiyle değil, sağlık, eğitim ve kalkınma alanlarında somut adımlar atılarak, Afrika halklarının yaşamına doğrudan dokunuluyor. Türkiye-Afrika ilişkilerinin gelişimi, 2000'li yılların başında başlayan ve her geçen gün güçlenen bir ortaklığın hikayesini anlatıyor. Büyükelçilik sayısı 12'den 44'e, ticaret hacmi ise 4,3 milyar dolardan 36,6 milyar dolara yükseldi. Yatırımlar da 67 milyon dolardan 10 milyar dolara ulaştı. Bu rakamlar, Ankara'nın kıtaya sadece diplomatik değil, ekonomik anlamda da kalıcı bir şekilde yerleştiğini gösteriyor. Türkiye'nin varlığı, yerel halkların gündelik yaşamına dokunan projelerle anlam buluyor ve bölgede yeni bir dönemin başlangıcını müjdeliyor.
Somali'de Yeni Bir Dönem
2011 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Mogadişu ziyareti, Somali ile Türkiye arasındaki ilişkilerde dönüm noktası oldu. Açlık ve yoksulluğun pençesindeki Somali halkına umut ışığı yakan bu ziyaret, sadece sembolik bir anı değil, kalıcı bir ortaklığın temelini attı. Mogadişu'da açılan Recep Tayyip Erdoğan Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 200 yatak kapasitesiyle bölgenin en büyük sağlık merkezlerinden biri haline geldi. Yılda yüz binden fazla hastaya hizmet vermekte ve ameliyatların büyük çoğunluğu Türk ve Somalili doktorlar tarafından ortaklaşa gerçekleştirilmektedir. TURKSOM Askerî Eğitim Üssü ise binlerce Somali askerine eğitim vererek, ülkenin güvenliğini sağlamada ve El-Şebab gibi terör örgütlerine karşı mücadelede önemli bir rol oynuyor. 2024 yılında teslim edilen Bayraktar İHA'lar ve ATAK helikopterleri, Somali'nin hava gücünde büyük bir gelişmeyi temsil ediyor. Bu gelişmeler, Erdoğan'ın ziyaretinin sadece bir anı değil, bugün yaşanan bir dönüşümün başlangıcı olduğunu gösteriyor.Sömürgeci Mirasın Gölgesinde Türkiye'nin Farklı Yaklaşımı
Afrika Boynuzu, yüzyıllar boyunca sömürgeci güçlerin çatışma alanı oldu. Fransa, İngiltere ve İtalya, kıtanın kaynaklarını sömürürken, geride kırılgan devletler, yoksulluk ve bağımlılık bıraktı. Birçok Batılı ülke bugün bile "yardım" adı altında borçlandırma mekanizmalarıyla siyasi etkisini sürdürmeye çalışıyor. Bu durum, halkların kendi ayakları üzerinde durmasını engelliyor. Türkiye ise bu coğrafyada yeni zincirler kurmak yerine, ortaklık köprüleri inşa ediyor. Somali'deki sağlık ve güvenlik yatırımları, Sudan'daki Nyala Hastanesi, Eritre'deki tarım projeleri ve Cibuti'deki lojistik işbirliği, halkların gündelik hayatına dokunan somut adımlar olarak öne çıkıyor. Uluslararası analistler, Türkiye'nin Afrika'ya yeni zincirler değil, yeni köprüler getirdiğini vurguluyor. Bu yaklaşım, Türkiye'nin halkların gözünde sömürgeci bir güç değil, umut ve kardeşlik eli olarak algılanmasını sağlıyor.Sudan, Eritre ve Cibuti'deki Kalıcı Adımlar
Sudan'ın Darfur bölgesindeki Nyala Eğitim ve Araştırma Hastanesi, on binlerce Sudanlıya ücretsiz sağlık hizmeti sunuyor. İç savaşın yaralarını taşıyan bölgede bu hastane, adeta bir yaşam hattı görevi görüyor. Eritre'de ise tarımsal sulama projeleriyle verimsiz topraklar yeniden canlanıyor, köylüler hem gıda hem de gelir elde ediyor. Cibuti'de Türkiye'nin desteklediği lojistik altyapı, ülkenin ticari kapasitesini artırarak Afrika'nın doğusunu dünyaya bağlayan önemli bir merkez haline getiriyor. Eğitim ve kültürel bağlar da bu sürecin önemli bir parçası. Türkiye Maarif Vakfı binlerce öğrenciye kaliteli eğitim sunarken, Yunus Emre Enstitüsü kültürel etkinliklerle Türkiye ve Afrika toplumlarını yakınlaştırıyor. Binlerce Afrikalı genç, Türk üniversitelerinde burslu eğitim görüyor ve ülkelerine döndüklerinde Türkiye ile bağları devam eden köprüler görevi görüyor.Türkiye, Afrika Boynuzu'nda Çin, Rusya, Körfez ülkeleri ve Batı'nın rekabetinden farklı bir konumda yer alıyor. "Almak için değil, paylaşmak için var olmak" anlayışı, Ankara'yı diğer aktörlerden ayırıyor. Aralık 2024'te Ankara'da Somali ve Etiyopya arasında imzalanan barış bildirisi, Türkiye'nin sadece yatırımcı değil, aynı zamanda ara bulucu ve güven inşa eden bir aktör olduğunu gösteriyor. Bu rol, halkların gözünde Türkiye'nin sahici bir dost olarak algılanmasını güçlendiriyor. Her açılan okul, hizmete giren hastane ve düzenlenen barış masası, halkların yarınlarına ekilen bir umut olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye, sömürgeci mirasın bıraktığı karanlık gölgelere karşı umudu yeşerten bir dost eli olarak öne çıkıyor.